Tirebolu
Ayana panorama1
Giresun iline bağlı olan Tirebolu, il merkezine 45 km uzaklıkta bulunuyor. Muhteşem doğasının yanı sıra zengin tarihiyle de ön plana çıkan Tirebolu`nun tarihi milattan önce VII. Yüzyıla dayanıyor. Miletoslular tarafından kurulan şehir ismini üç şehir demek olan Tri-polis`ten almış. Bir görüşe göre şehir bu adı yanyana bulanan üç burun üzerine kurulu olmasından, diğer bir görüşe göre ise Sen-Jan Bedreme ve Andoz isimli üç kaleden dolayı almış. Sen Jan kalesi Tirebolu`nun merkezinde denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde yeralmakta. Deniz içersinde ki doğal bir kaya üzerine kurulan kale, 13. yüzyıl geç Bizans dönemi yapılmıştır. Tek giriş kapısı bulunan kalenin sur duvarlarını dışardan aralıklarla yapılmış payandadan kuleleri desteklemekte, İçinde geçtiğimiz yüzyıla ait mezar taşlarını da bulunduran merkez Sen Jan kalesi Tirebolu`ya ayrı bir gizem katmaktadır.
Gümüş Şehri Argiriayı koruduğu ifade edilen Bedreme kalesi ise örenkaya köyünde oldukça yüksek doğal bir kayalık üzerine kurulmuştur. Osmanlıların gözetleme kalesi olarak kullanılan bedreme, söylentilere göre Türk fethi sırasında Rumlar uzun yıllar burada barındıkları için Bedrum adını almış ve bu isim Bedreme olarak günümüze taşınmıştır.
Daha önce Tirebolu`ya bağlı olan Görele, Doğankent, Yağlıdere, Güce ve Espiye ilçelerinin Tirebolu`dan ayrılmasından sonra Espiye sınırları içinde kalan Andoz kalesi Tri-polis ismini oluşturan üçüncü kaledir. Andoz kalesinin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Tirebolu, Tri-polis şeklinde ilk defa Milattan Sonra I.Yüzyılda yazılmış olan Pilinius`un “Natural History” adlı eserinde kaydedilmiştir. Bölgede Kolhlar`ın, Drillerin, Haliplerin ve Tibarenlerin yaşadığından bahsedilmektedir. Daha sonraları ise bölgede İskender ve Halefleri, Pontus Krallığı Roma ve Bizanslıların hakimiyeti yaşanmıştır. Trabzon Rum İmparatorluğunun kurulmasından sonra, Tirebolu bu devletin sınırları içerisine girmiş, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet han tarafından Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır..
Trabzon`un kazaları arasında yeralan Tirebolu, iktisadi şartlar nedeniyle bir ara Gümüşhaneye bağlanmışsa da bu idari konumunu uzun müddet devam ettirerek, 1922 yılında Giresun ilinin önemli bir ilçesi olmuştur. Milli Mücadeleye 248 şehit veren Tirebolu`da o dönemin Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Tirebolulu Hüseyin Avni Bey`in büstünü görmek mümkün.
Köklü bir tarih yapısına sahip olan Tirebolu`da bir çok tarihi çeşme bulunmakta. Çatal Çeşmesi, Gacan Çeşmesi, Selimağa Çeşmesi, Siyamoğlu Çeşmesi, Nalb zade Mehmed Tevfik bey tarafından yaptırılan imamdüzü ve Karahasan zade Hasan kapudan tarafından yaptırılan Orta çeşme bu değerli eserlerden bazıları.
Tirebolu`daki eski konakların bazılarının 120-130 yılında olduğu söylenmekte. Bu evlerin bulunduğu sokaklarda tarihi buram buram hissetmek mümkün.
Yeniköy camii, 1880 yılına ait minaresi ile Çarşı Cami ve Belediye Hamamı, kıyıya yakın küçük bir adacığın üzerindeki taş ekmek fırını Tirebolu`nun görülmeye değer tarihi miraslarından sadece bir kaçı.
Tirebolu tarihte hükümdarların ikamet ve sayfiye yeri olarak anılmakta, büyüleyici güzellikleri ile Tirebolu geçmişte olduğu gibi günümüzde de popüler bir tatil beldesi. Doğanın sunduğu güzellikleri bir araya toplayan Tirebolu`da muhteşem doğal koy ve plajlar, deniz tutkunlarını ağırlıyor. Güneşin etkisini arttırdığı yaz aylarında yemyeşil yüksek tepelerin pırıl pırıl mavi sulara ulaştığı plajlar yerli ve yabancı turistlerin gözdesi haline geliyor. Gündüz olduğu kadar geceleri de hareketli olan Tirebolu sahili renkli görüntülere ev sahipliği yapıyor. Tirebolu`nun merkezi ile iç içe bulunan doğal koylar ve sahildeki evlerin hemen arkasında başlayan yeşil bitki örtusu Tirebolu`ya yerleşim merkezinden ziyade bir tatil beldesi görünümü kazandırmakta. Güneşin batışını izlerken usta ellerce hazırlanmış nefis balık çeşitlerini tatmak, günün bütün yorgunluğunu atmaya yeter Tirebolu`da…
Zengin bir mutfağı olan Tirebolu ısırgan otu yemeği, kiraz tuzlusu, fasulye diblesi, taflan kavurması, turşu kavurması, meşhur hamsi böreği, mısır ekmeği ve leziz Tirebolu usulü pide çeşitleri gibi lezzetleri bünyesinde bulundurmaktadır.
Tirebolu`nun merkezini, sahile kurulu küçük ve şirin sokaklar oluşturur. Tirebolu`nun gerek geçmişe dayanan tarihi yapıları gerekse güler yüzlü sevecen insanı samimi bir ortam sunmakta misafirlere…
Yüzyıllardan bu yana fındık tarımı yörenin en önemli geçim kaynağı. Denizin bereketinden de faydalanan Tirebolulular çay, mısır, meyve ve sebze üretiminin yanı sıra el sanatlarıyla da ilgilenmektedir. İğne oyası semercilik, ağaç oymacılığı, el kilim ve halıcılığı, hartama ve tabanca süslemeleri Tirebolu`da yapılan önemli el sanatları arasında yer almaktadır.
Uçsuz bucaksız görünümleri ile yaylalar… Tirebolu`nun dillere destan, şarkılara ilham yaylaları.. Doğa harikası, doğallık abidesi Tirebolu yaylaları, havanın, suyun ve umut dolu insanların güzelliği ile bezenmiş yeşil üstüne kurulu bir cennettir. Sislerin arkasına gizlenmiş tepelerin ve heybetli çam ormanlarının güzelliğini izlemeye doyum olmaz yaylalarda. Yeşilin huzur veren güzelliği bütün doğallığıyla ancak burada seyredilebilir ve hissedilebilir. Dağlara ve ovalara serpilmiş obalarda yaşam en doğal haliyle devam ediyor… Anaların emeği çocukların neşesi ile şenleniyor bu eşsiz güzellikler diyarı…
Çevresi yemyeşil bitki örtüsü ile sarılmış buz gibi kaynak suları doğaya hayat veren bereketin çoşkusuyla akıyorlar Tirebolu yaylalarında… Ve bu bereketi kutlarcasına doğayla kucaklaşıyor insanlar şenliklerde…
Tirebolu yaylaları doğa meraklıları ve Traking ile ilgilenenlere mükemmel fırsatlar sunmakta. Yaz kış yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisini çeken yaylalar alternatif sporlara da ev sahipliği yapabilecek konumda. Kano-rafting sporu için gelecek vaad eden Harşit çayı önümüzdeki yıllarda bu tür aktiviteler için önemli bir potansiyel oluşturmakta.
Doğal güzellikleri, sosyal ve modern yapılışıyla Tirebolu turizm için gelecek vaadetmekte. Tirebolu-Torul yolunun açılması ve yapımı halen devam eden yat limanı inşaatı turizmi hareketlendirecek etkenler olarak ön plana çıkmakta.
Muhteşem güzellikleri ile yeşili ve maviyi buluşturan Tirebolu, eşsiz doğal koy ve plajları, yemyeşil yaylaları, zengin tarihi yapısı ve otantik görünümü ile turizm açısından Karadeniz`in parlayan yıldızı olmaya aday..
ARAŞTIRMACI YAZAR AYHAN YÜKSEL’İN ARAŞTIRMALARI İLE TİREBOLU
Tirebolu ilçesi, Giresun ilinin merkez ilçe ile birlikte 16 ilçesinden birisidir. İlçe merkezi Giresun il merkezinin doğusunda, Karadeniz kıyısında bulunur. İlçenin doğusunda Görele ve Çanakçı, güneyinde Doğankent ve Güce, batısında ise Espiye ilçeleri vardır. İlçe arazisi, Tirebolu’nun doğusundan denize dökülen Harşit Çayı ile batısında denize dökülen Gelevera (Özlüce) deresinin arasında kalan derin vadilerden ve bu vadileri kaplayan kesif ormanlarla örtülü dağlık sahadan ibarettir. Bu dağlık arazi Harşit Çayı ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. İlçenin en yüksek yeri güney batısındaki Akılbaba tepesidir (2184 m).
Tarih:
Deniz kıyısındaki eğilimli bir arazide iki küçük koyu çevreleyen üç yüksek burun üzerinde yer alır. Sahil kesimindeki dar düzlük hemen kuzeydoğusunda Harşit deltasına doğru genişlemekte ve bugünkü yerleşim alanı bu yönde gelişmektedir. Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmeyen, kale-şehir olarak gelişme gösteren Tirebolu, adını “üç şehir” anlamına gelen Tripolis’ten alır. Bunun bir görüşe göre İskhopolis (Tirebolu [?]), Argyria (Halkova), Plikokaleia (Görele) adında üç şehir halkının toplanmasından; diğer bir görüşe göre de hepside XIII. yüzyıllarda inşa edilen, Trabzon İmparatorunun adını taşıyan St. Jean (Merkez/Tirebolu), Türkmen akınlarına karşı kuvvetlendirilen ve genişletilen Petroma/Taş Kale (Bedroma/Bedreme) ve Yağlıdere vadisini gözetlemek ve kontrol amacıyla kurulan Holy Anthony/Aziz Antonyus (Anduz/Andoz) adlarında üç kaleden dolayı çıktığı ileri sürülür. Seyyah Bijişkyan, Tripoli adının şehri üç kısma ayıran Kurucakale, St. Jean ve Bedroma kalelerine dayandırır. Bununla beraber kaleler birbirinden uzakta olduğundan kasabanın adının bunlara dayandırılması hatalıdır. Tirebolu’ya bu adın günümüzde yerleşim alanını kapsayan, yan yana üç çıkıntı yahut burun üzerindeki Kurucakale, Merkezkale ve Çürükkale sebebiyle verilmiş olması kuvvetle muhtemeldir (A. Bryer-D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos, Washington 1985, s. 138).
Şehrin adı, başında bulunduğu Yunan askerleriyle birlikte milâttan önce 400’de yöreye gelen Ksenofon’unAnabasis’inde yer almaz. Strabon’un (ö. 21) Kytoros’tan (Ordu) sonra Kerasus’a (Giresun) gidilirken harabelerini andığı, yeri kesin olarak tayin edilemeyen İskhopolis/İskopoli şehrinin Tirebolu’ya tekabül ettiği ileri sürülür. Fakat bu bilginin doğru olmama ihtimali yüksektir. Tripolis adına ilk defa I. yüzyılda Pliny’in eserinde rastlanması buranın kuruluş tarihinin milâttan önce I. asra ancak indiğine işaret eder. Pliny, Tirebolu kalesi (Tripolis castellum) ile Tripolis Çayı (Tripolis fluvius) olarak anılan Harşit çayından bahsetmiştir (Natural History[çev. H. Rackham], II, London 1951, s. 345). Arrien (ö. 176), idarecilik yaptığı bölgeden Roma İmparatoru Tryan’a yazdığı mektupta Tirebolu’nun adını zikreder. Muhtemelen buradaki küçük liman hemen yakınındaki gümüş ve bakır madenlerinin taşınması işi için kullanılmış, burayı ve Harşit vadisinden gelen yolu korumak üzere tesis edilen kaleler vesilesiyle Tirebolu kasabası ortaya çıkmıştır.
Tirebolu’nun milattan önce VII. yüzyılda (takriben m.ö. 670) Karadeniz’de koloniler teşkil etmeye başlayan Miletoslular tarafından kurulduğu rivayet edilir. m.ö. 400’de bölgenin yerli halklarından olan, denizcilik, tarım ve hayvancılıkla uğraşan Mossinoikler’in Tirebolu ve çevresinde yaşadığı söylenilir. Tripolis’in güneyinde, etekleri böğürtlen çalıları ve yabani kirazlarla kaplanmış sık ormanlı dağ sıraları üzerinde bakır madenleri, 4 km doğusunda adını madenden alan Argyria’da gümüş yatakları yer alırdı. İskender (m.ö. 356-323) ve halefleri, Pontus krallığı (m.ö. 298-63), Romalılar (m.ö. 63-m. s. 395) ve Bizanslılar (395-1204) devrine dair bilgiler yeterli değildir.
1071 sonrasındaki Türk fetihleri sırasında Trabzon gibi Tirebolu’nun da Selçuklular hâkimiyeti altına girdiğine dair herhangi bir kayıt yoktur. Tirebolu, Haçlı ordularının İstanbul’u işgallerinin (1204) ardından Trabzon’a kaçan Alexios’un kurduğu Trabzon İmparatorluğu’nun sınırları içinde kaldı. Tarihçi Panaretos’a göre Harşit Vadisinden inen Çepniler’in Rumlarla yaptıkları mücadeleye sahne oldu ve ilk defa 1380’de Türkmenler buraya kadar geldi (Panaretos, Histoire du Bas-Empire [trc. Lebeau], XX, Paris 1836, s. 504). Hacı Emîr Bey’in oğlu Süleyman Bey’in 1397’de Giresun şehrini kuşatıp almasıyla da iki devlet arasında sınır teşkil etti. Fâtih Sultan Mehmed’in Trabzon’u fethinin ardından (1461) kıyıyı takip ederek geri dönerken Tirebolu’yu teslim aldı. Tahrir kayıtlarından anlaşıldığına göre Osmanlılar’dan önce şehrin art bölgesi Çepniler, Halaçlı, Alayuntlu, Eymür, Üregir gibi Türkmen boylarıyla iskân edilmişti.
Tirebolu, Osmanlı idaresi altında bir liman şehri olarak gelişme gösterdi. Bu dönem boyunca zaman zaman bazı önemli hadiseler meydana geldi. 1624’te Kazaklar tarafından yağmalandı. 1683’teki Viyana seferi nedeniyle Tirebolu’dan Görele ile birlikte 300 er gönderildi. Tirebolu’da bulunan Çepni derebeyi [Kel Alioğlu] başına topladığı tüfekli adamları ile Trabzon’dan geçerek Rize’de Tuzcuzâde aileleriyle savaşa gitmişti (1737). Ruslar ile 1809’da çıkan savaş dolayısıyla Batum ve Faş’ın savunulması için takviye gönderilen kuvvetlerin arasında Tirebolu voyvodası Kel Alioğlu Süleyman Ağa’nın askerleri de vardı (Tarih-i Şâni-zâde, I, İstanbul 1246, s. 305). XVIII. yüzyılın ikinci yarısına doğru âyanların mücadelesine sahne oldu. 1811’de de Kelalioğulları’nın idaresindeydi. XIX. yüzyılın ilk çeyreğindeki Tuzcuoğulları isyanı Tirebolu’nun da içinde bulunduğu bölgeyi etkiledi. 1809’daki isyanda kaçtığı Erzurum’dan gelerek bunlara katılan Kel Alioğlu Ali Ağa, 1816’da Tirebolu’ya hâkim oldu, sonra Keşab’ı ele geçirdi. II. Mahmud’un gönderdiği iki firkateyn ile bir korvet Tirebolu’ya gelerek yeniden kontrolü sağladı (26 Ekim 1816). Âyan aileler yüzünden “nizalı” bir kaza olarak nitelendirilen, “derebeylerinin en şerîrlerinin bulunduğu söylenilen, aralarında kavganın hiç eksik olmadığı” Tirebolu’da mütesellim/âyan/voyvoda olarak nüfuzları Türkmen-Çepni boylarına dayanan Kelalioğulları ile Kethüdaoğulları arasında Tirebolu’nun kontrolü için yoğun bir mücadele cereyan etti. Bu mücadelede Kelalioğlu Ali Ağa (ö. 1823) ile Kethüdazâde Mehmed Emin Ağa (ö. 1849) adeta efsaneleşmiş iki ünlü şahsiyet olarak dikkat çekti.
Şehir, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ve Millî Mücadele (1919-1922) yıllarında önemli olaylar yaşadı. İşgale uğramamasına rağmen Ruslar’ın Harşit çayına kadar ilerlemesi şehirde büyük bir endişeye yol açtı, cepheye yakınlığı sebebiyle halk zorunlu göçe tâbi tutuldu; yoğun Rus bombardımanından büyük hasar gördü. Şehir, bu sırada failleri meçhul kişiler tarafından yağmalandı ve yakıldı. Bunda 37. Fırka Kumandanı Albay Hacı Hamdi [Pirselimoğlu] Bey’in ilgisi olduğu ileri sürüldü. Ruslar’ın 12 Şubat 1918’ten itibaren çekilmesinden sonra yörede Pontus Devleti’ni kurmaya yönelik hareketler, Rum çetelerinin faaliyetleri ve bunlara karşı direniş başladı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine (15 Mayıs 1919) Tirebolulular 19 Mayıs 1919’da bir miting düzenleyerek işgali protesto ettiler. Giresun Askerlik Şubesi başkanı, Türk dili, kültürü hakkında yazıları olan Tirebolulu Hüseyin Avni (Alparslan) Bey, müftü Küçükzâde Ahmed Necmeddin Efendi, Muhafaza-i Hukûk-ı Milliye Cemiyeti Reisi Domaçoğlu Hasan Ağa, Kuvâ-yı Milliye Reisi Naibzâde Osman Efendi gibi şahsiyetler bu mücadelede önemli bir rol oynadılar.
Fizikî, Sosyal ve Kültürel Yapı:
Trabzon İmparatorluğu devrinde asillerin mücadelesi sırasında bir üs ve hükümdarların ikamet ve sayfiye yeri olarak seçmelerinden dolayı şöhret kazanan Tirebolu’yu 10 Nisan 1404’te gören Katalan elçisi Clavijo burayı büyük bir şehir olarak niteler ve Trabzon İmparatorluğu’na tâbi ilk yer olduğunu belirtir. Kasabanın fizikî durumuyla ilgili ilk bilgiler ise 1486 tarihli tahrir kayıtlarında yer alır. Tirebolu, 1486 tahririne göre 4 nefer kale görevlisi Müslüman’dan başka 62 hane ve 5 bîve Hıristiyan nüfusa sahipti. Bu durum kalenin barış yoluyla Osmanlılar’a geçtiğine ve içindeki hıristiyan halkın yerlerinde kalmasına izin verildiğine işaret eder. Kale dizdarı Bursalı Sinan’dı (BOA, MAD, d., nr. 828, s. 592). 1515’de şehirde 271 hane, 14 bîve, 6 bekâr ve 2 zemin Hıristiyan’la, 8 hane ve 13 nefer kale görevlisi Müslüman nüfus yaşıyordu. Buna göre toplam nüfus 89 Müslüman, 1427 Hıristiyan olmak üzere 1516 kadardı. Tirebolu kalesinin ilk askerî olmayan sakinleri İskender, Hasan, İskender, Yusuf, Mustafa, İskender, Hamza ve Hızır idi. Kale dizdarı bu sırada Dellak Aydın’dı (BOA, TD, nr. 52, s. 609-613). Tirebolu zamanla Türk ve Rum nüfusunun dengeli şekilde büyüdüğü bir kale ve liman şehri özelliği kazandı. Burada gemi yapım tezgâhları bulunuyor, halkın çoğunluğu taşımacılık ve balıkçılıkla geçiniyordu. Harşit vadisinden inen yolun limanı olması dolayısıyla hareketli bir ticarî hayat hâkimdi. Gümüşhane ve iç kesimlerden çıkarılan madenler buradan sevk edilirdi. 21 Mayıs 1701’de Tirebolu’ya gelen Fransız seyyah Tournefort kaleyi ve limandaki yelkenlileri tasvir eder. Nehir boyunca bakır madenleri işletildiğini, hâlâ maden artıklarına rastlandığını, bu kıyılarda doğanın güzelliğini koruduğunu, çünkü doğayı bozacak sayıda insan yaşamamış bulunduğunu yazar. Tirebolu’yu tasvir eden gravüründe Kale’nin denizin ortasında, yelkenli filoların Harşit nehrinin ağzında çekili olduğu görülür. 1836’da Hamilton, Helenistik çağa ait herhangi bir kalıntı görülmediğini, 400 Türk ve 100 Rum evi, bir hamam, dört cami ve bir Rum kilisesinin bulunduğunu belirtir. 1847’de Xavier Hommaire de Hell, 150’si Rumlar’a ait 600 hanelik bir yerleşim yeri olduğundan, Kelalioğulları’nın zenginliğinin ve azametinin bir simgesi halinde ince ahşap süsleme ve işçiliğiyle dikkati çeken, birlikte seyahat ettikleri ressam Laurens’in çizimini yaptığı konağından söz eder. 1833’te kasabada elli dokuz dükkân, bir mezbaha, bir mumhane, yirmi iki tuz ve fındık mahzeni, yedi değirmen, bir han ve hamam mevcuttu. Kıyıdaki handa terzi, atar, bezci, abacı ve ipekçi esnafı bulunuyordu. 1844’te Tirebolu’da Çarşı, Hamam ve Yeniköy adlı üç mahalle vardı. Bütün seyyahların ortak görüşü Tirebolu’nun tabloyu andıran çok güzel bir doğal görüntüsünün olduğudur.
Şehir halkı, XV ve XVI. yüzyıllarda denizcilik yanında ziraatla uğraşmaktaydı. Bu yüzyılda başlıca ürünler darı, üzüm ve meyveydi. 1486’da dalyan vergi geliri 100 akçe, gümrük geliri 1050 akçe, liman geliri 200 akçe idi (BOA, TD, nr. 43, s. 209a). 1583 yılı kayıtlarına göre Giresun şehrinde bulunan Hüdavendigar camiine ait vakıf hamamlarından biri Tirebolu’da bulunmaktaydı (BOA, MAD. d, nr. 828, s. 593). XVIII. yüzyılın ikinci yarısının başlarından itibaren Tirebolu’nun gittikçe geliştiği, zenginleştiği ve varlıklı bir zümrenin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişme ve zenginleşme ekonomik hayatın canlanması ile ilgilidir. Karadeniz sahillerinde bulunan kırk dört gemi yapım tezgâhından biri de Tirebolu’da idi. Ayrıca, kayık ve sandal yapılır, şimşir ağacından kaşık; gürgen, kestane ve kızılağaçtan tekne, çanak, kepçe imal olunurdu. Kaşıklar Erzurum, Erzincan, Kemah ve Karahisar-ı Şarkî’ye; çanak, kepçe ve tekneler de İstanbul, İskenderiye ve Trablusgarp taraflarına satılırdı. Harşit vadisinde bulunan, Gümüşhane gibi iç kesimlerde çıkarılan madenlerin bir sevk iskelesi olması nedeniyle bir liman-şehir olarak dikkati çekmekteydi. 1833’lü yıllarda kasabada 59 dükkân, bir kasabhâne, 1 mumhâne, 22 tuz ve fındık mahzenleri, 7 değirmen, 1 hamam, l han bulunmaktaydı. Limanda bulunan han içinde terzi, attar, bezzâz, abacı ve kazzâz esnafının odaları vardı (BOA, MAD. d, nr. 10115, s. 220).
XX. yüzyılın başlarında kasaba halkının bir kısmı ticaret ve ziraatla uğraştığı gibi, bir kısmı da geçimini kayıkçılık, balıkçılık, marangozluk ve buna benzer işler yaparak sağlardı. Arazisi olmayanlar amelelik yapar yahut Batum’a ve Rusya’nın diğer şehirlerine giderek orada da bu gibi işlerde çalışırdı. İhraç malları arasında fındık, ceviz ve balık yağı, bal mumu, fasulye, sadeyağı, pirinç, yapağı, kereste, odun, koyun ve keçi derisi başta geliyordu. Kazanın ithalatı un, yaş sığır derisi, gazyağı, manifatura, şeker, kahve gibi şeylerdi. 1890’da ihracat ve ithalat yapılan ülkeler arasında İngiltere, Avusturya, Mısır, Fransa, Yunanistan, Romanya, Rusya bulunuyordu. İzmir’e fındık, ceviz, pirinç, deri; Trabzon’a pirinç gönderiliyordu. 1900’de ihracat miktarı 4.147.242 kuruş, ithalat ise 3.299.548 kuruştu. Şehirde 1893’te Ticaret ve Sanayi Odası kurulmuş, Ziraat Bankası Şubesi açılmıştı. 1870 yılından itibaren de Memleket Sandığı bulunmakta idi. 1902-1903 döneminde Tirebolu limanına 104 vapur, 64 yelkenli uğramıştı. Bunların içinde Rusya ve Avusturya bandıralı vapurlar da mevcuttu. Tirebolu limanına bağlı 23 büyük, 103 küçük gemi vardı. 1903’de Hamam mahallesindeki medresede 71, Çarşı mahallesindeki medresede 23 talebe öğrenim görüyordu. 1904’te kasabada bir hükümet dairesi, bir askeriye dairesi ve debboy, liman ve telgraf idarelerinden başka dokuz cami ve mescit, iki medrese, bir rüşdiye, iki mekteb-i ibtidâî, iki Hıristiyan mektebi, üç kilise vardı. Kaza dâhilinde 7940 hane, 1 han, 2 hamam, 522 dükkân, 115 mağaza, 79 değirmen, 10 fırın, 1 gazino, 1 lokanta, 1 otel bulunmaktaydı.
1869’da Türk erkek nüfus 13.533, Rum erkek nüfus 2.371 kadardı. 1904’te kaza nüfusu 40.066’sı Türk, 7.936’sı Rum, 708’i Ermeni, toplam 48.710’dur. Cuinet’e göre 1890’da 5.600’ü Türk, 2.000’i Rum, 400’ü Ermeni olmak üzere 8.000 kişinin yaşadığı şehirde 1927’de 3.375, 1950’de 4.259, 1960’da 4.705, 1970’de 5.971, 1980’de 9.983, 1990’da 14.459, 1997’de 17.325 olan nüfusu 2000’de 16.112 olarak tespit edilmiştir. ADNKS’ye (31.12.2007) göre bu sayı 13.672, 2010 verilerine göre 14.303’dür.
İdarî Yapı:
Osmanlı döneminde XV. ve XVI. yüzyıllarda “Ze‘âmet-i Kürtün” içinde yer alan Tirebolu için 1555-56 ve 1583 yıllarına ait kayıtlarda “Kasaba-i Tirebolu” ifadesi de kullanılmaktadır. Evliya Çelebi, Trabzon’un bir nahiyesi (1640), Kâtib Çelebi de kazası olarak gösterir (1732).
Tirebolu, XIX. yüzyılın ikinci yarısında Trabzon vilayetine bağlı bir kaza merkeziydi. Doğuda Görele, güneydoğuda Torul’un Kürtün nahiyesi, batıda Giresun’un Keşâb nahiyesi, güneyde Alucra kazasıyla, kuzeyde Karadeniz ile çevrili idi. Tirebolu bu arızalı coğrafyada bölgenin önemli bir limanı durumunda olup ayrıca derin vadilerle iç kesimlere bağlanıyordu. Tirebolu dışında XIX. yüzyıla kadar bu kesimde “kasaba statüsünde” bir başka yerleşim yeri bulunmuyordu. Trabzon’un kazası olarak bu idarî yapısını uzun müddet devam ettiren Tirebolu, iktisadî şartların bir gereği olarak Gümüşhane’nin denizle irtibatının sağlanmasını temin için zaman zaman idarî yönden Gümüşhane sancağına da (1839, 1856-1861) bağlandı. 4 Aralık 1920 günü kabul edilen kanun tasarısına göre teşkil edilen Giresun müstakil sancağının Görele ile birlikte kazası oldu.
Tirebolu şehri, 1959’da işletmeye açılan Çay Fabrikası ve 1968’de ulaşıma açılan sahil yolunun da etkisi ile doğuya doğru, Körliman semtine genişlemeye başladı. 1994’te Meslek Yüksek Okulu’nun açılması ile yerleşme Harşit Çayının doğu deltasına da ilerledi. Ekonomisi tarıma dayalı olan Tirebolu’da, biri Fiskobirlik’e ait olmak üzere dört fındık fabrikası, biri ÇAYKUR’a ait olmak üzere beş çay fabrikası ve diğer küçük işletmeler bulunmaktadır. 1844 tarihli avarız defterine göre Çarşı, Hamam ve Yeniköy adlarında üç mahallesi (BA, MAD. d, nr. 18940, s. 2), 1912’de 5 mahallesi (Cintaşı, Çarşı, Hamam, Reşadiye, Yeniköy) vardı. Bugün 7 mahallesi (Cintaşı, Çarşı, Demirci, Hamam, İstiklâl, Körliman, Yeniköy) bulunuyor.
BİBLİYOGRAFYA:
BOA, MAD. d, nr. 828, s. 592; BOA, MAD. d, nr. 18940, 2; BA, MAD. d, nr. 10115, s. 220; BOA, TD, nr. 609-613; BOA, DH. İD, nr. 149-1/18; BOA, İUM, nr. 3-1/1-57; Ksenofon, Anabasis (çev. Tanju Gökçel), İstanbul 1974, s. 158-163; Strabon,Coğrafya, XII/1-3 (trc. Adnan Pekman), İstanbul 1987, s. 22; Pliny, Natural History (trc. H. Rackham), London 1951, II, 345; A. Baschmakoff, La Synethèsedes Périples Pontiques, Paris 1948, s. 97; Murat Arslan, Mithradates VI Eupator, İstanbul 2007, s. 44; Panaretos, Histoire du Bas-Empire (trc. Lebeau), Paris 1948, XX, 97; Clavijo, Timur Devrinde Semarkand’a Seyahat (trc. Ömer Rıza Doğrul), İstanbul 1975, s. 60; Kâtib Çelebi, Cihannüma, İstanbul 1145, s. 429;Evliya Çelebi Seyahatnamesi (hzl. Z. Kurşun-S. Kahraman-Y. Dağlı), 2. ktp., İstanbul 1999, s. 47; Joseph de Tournefort,Tournefort Seyahatnamesi (çev. Zülal Kılıç),2. kt., İstanbul 2005, s. 118-119; P. M. Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası, 1817-1819 (trc. H. D. Andreasyan), İstanbul 1969, s. 37-38; X. Hommaire de Hell, Voyage en Turquie et en Perse, Paris 1854, II, s. 374-375; Texier, Küçük Asya, III, 149; Fallmerayer, Geshicte des Kaiserthums von Trapezunt,München 1827, s. 260; Mustafa Aydın, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Bazı Seyyahların Tirebolu İzlenimleri”, Giresun Kültür Sempozyumu (30-31 Mayıs 1998), İstanbul 1998, s. 31-38; W. J. Hamilton, Researches in Asia Minor, London 1842, I, s. 255-258; Şâkir Şevket, Trabzon Tarihi, İstanbul 1294, s. 84-85; A. Bryer-D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos, Washington 1985, s. 138; Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, İstanbul 1992, tür. yer.; a.mlf.,Çepniler, İstanbul 1992, tür. yer.; Feridun Emecen, “Doğu Karadeniz’de Âyanlık: Tirebolulu Kethüdâzâde Mehmed Emin Ağa”, TTK Belleten, LXV/242 (Nisan 2001), 193-215; a.mlf., “Giresun”, DİA, XIV, 78; M. Hanefi Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, Ankara 2002, s. 442-443; İbrahim Tellioğlu, “Panaretos Kroniğinin Türklerle İlgili Bölümleri”, TDA, sy. 143 (2003), s. 68; Münir Aktepe, “Tuzcu-oğulları İsyânı”, TD, III/5 (1953), s. 27-28; M. Tayyib Gökbilgin, “XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livâsı ve Doğu Karadeniz Bölgesi”, TTK Belleten, XXVI/102 (1962), s. 334; Ayhan Yüksel, Tirebolu: Bir Sahil Kasabasının Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1788-1858), İstanbul 2003, s. 16; a.mlf., “Savaş Yıllarında Giresun (1914-1922), Sosyal ve Ekonomik Durum”, Giresun Tarihi Yazıları, 3 bs., İstanbul 2007, s. 117; a. mlf., Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre (1879-1909) Osmanlı Döneminde Tirebolulu Memurlar, İstanbul 2004, tür. yer.; a. mlf., Tirebolu’dan Simalar:Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Değerlerimiz, İstanbul 2005, tür. yer.; a. mlf., Tirebolu: Tarih-Kültür-Spor Yazıları, İstanbul 2008, tür. yer; a. mlf., Giresun Tarihinden Sayfalar, İstanbul 2009, tür. yer.; M. Reşit Tarakçıoğlu, Trabzon’un Yakın Tarihi, Trabzon 1986, s. 15; Sabahattin Özel, Millî Mücadelede Trabzon, Ankara 1991, s. 71; Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, Trabzon 1296, s. 122-131, 142-143, 152-158; a.e. (1305), 122; a.e. (1321), 606; a.e.(1322), 122, 424-425; Kamûsü’l-a‘lâm, III, 1719; Ömer Lütfi Rasim, “Tirebolu: Tarihî ve Bilhassa Coğrafî ve Harsî Tedkikler”, Genç Sesler, sayı: 1 (1 Mayıs 1928), s. 9-11; a. d., sayı: 2 (15 Mayıs 1928), s. 11-13; Besim Darkot, “Tirebolu”,İA, XII, 381-382; Reşat İzbırak, “Tirebolu”, TA, XXXI, 238-239; St. Yerasimos, “Tirebolu”, El² (İng.), X (2001), 539.