Geleneklerimiz
TİREBOLU`DA SOYDAN GELEN TARİHİ GELENEKLER
Her yörenin insanı, ister istemez ailesinin geldiği yeri, sülale bilgilerini, soy olarak geldiği isim ve yerleri ve yaptıkları işleri düşünür, yakınlarıyla konuşarak, şu an ki yaşayışında bulunan geleneklerin geçmiş dönemlerdeki yapılarını müzakere eder. Asalet konularını da hiç unutmak istemezler.
Tirebolu yöresinde halkın soy çeşitliliği çok olsa bile, çoğunluğu soy bakımından Türkmenlerden Oğuz boyuna ait, Üç-Oklar kolunun en büyük oğlu olan Gök-Han, bu Gök-Han`ın da dördüncü oğlu Çepni isimli şahıs ve onun soyundandır. Yani baba oğul biçiminde, Büyük hun hükümdarı Teoman-> Oğuz-han-> Gök-han-> Çepni olarak yüzyıllarca büyük boy halinde günümüze kadar gelmiştir.
İşte Tirebolu yöremizde soy bilgilerinin çeşitlilerinden en büyükleri olan çepni soyunun, doğuşu ve yaşayış yapısında bulunan bazı geleneklerin, şimdiki yaşayışımızda devam eden özelliklerini ve kültür yapılarını dile getirelim.
Tarihi destanlarımızdan Oğuz destanı`nın, Reşideddin
rivayetindeki bilgilere göre, Türkmenlerden Oğuz-Han`ın; taht`ta iken 6 tane oğlu, bu çocuklarından da her birinin dört tane olmak üzere toplam 24 tane erkek torunu olur. Oğuz-Han ölümünden hemen sonra, yerine oğulları arasındaki en büyük oğlu Gün-Han Taht`a çıkar.
Baba Oğuz-Han, hayatta iken yanında daima veziri, yol göstericisi
Yengi-Kentli olan Irkıl-Hoca isminde bir bilgin zat vardır. Irkıl Hoca,
ayrıca bu Oğuz un oğlu Gün-Han`ın da veziri, saygı duyduğu büyüğü, yol göstericisi ve öğreticisidir. Bu Irkıl Hoca, Oğuz-Han öldükten sonra, babasının yerine taht`a geçen Gün-Han`a bir gün şöyle der: “Babanız Oğuz-Han, çok büyük bir hakan idi. Yeryüzündeki ülkeleri zapt etmiş ve böylece hazinelere, kıymetli mallara ve sayısız sürülere sahip olmuştu. Ölürken de onları sizlere, yani altı tane oğullarına bırakıp gitti. Sizlerin de Allahın emri ile her birinizin dörder tane değerli Erkek çocuklarınız, yani babanız Oğuz-Han`ın sizlerden yirmi dört tane torunları oldu. Korkarım ki, gelecek zaman içersinde bu yirmi dört tane çocuklar, dünya malı ve mülkü yüzünden anlaşamayacaklar, birbirine düşman olacaklar ve kendi aralarında hep savaşıp duracaklardır. Bence; bir büyüğünüz ve veziriniz olarak, siz 6 tane Erkek Kardeşlere tavsiyem; bu yirmi dört tane çocuklarınızın her birinin ayrı ayrı birer mevki ve makama tayin edilmesi, bunlara göre de onlara birer ad ve unvan verilmesi çok uygun olacaktır. Her birinin ayrı ayrı birer nişanı ve damgası da olsun. Bundan sonra her biri, kendi fermanlarını, hazinelerini, sığır ve diğer hayvanlarını bu damga ve nişanlarla birbirinden ayıracak olursa, aralarında anlaşamazlık olmayacak ve kavga etmeyeceklerdir” der.
Taht`a yeni oturmuş Gün-Han da, cevap olarak Irkıl hocaya: “Siz benim babama sağlığında çok güzel öğütler ve akıllar verirdiniz. Siz, artık benim babam yerindesiniz. Siz bize neyi hoş görürseniz ve uygun bulursanız, ben de öyle yaparım!” der.
Gerçekten de taht`taki Gün-Han öyle yapmış ve veziri Irkıl hocanın sözlerini tam yerine getirmiştir. Bu 24 tane çocuğun her birine makam unvan ve damga vermiştir. Çepni de bu 24 torundan biridir. Böylelikle günümüze kadar nesilleri kendi aralarında savaşmadan yaşamışlardır. Şimdi biz buraya bir nokta koyalım. Günümüz Tirebolu yöresi geleneklerinde en büyük boy olan Çepnilerin yaşayışlarından kalma izleri sıralayalım.
Tarihte kurulan ilk Türk Devletlerinin en uyumlu, derdini, ihtiyaçlarını en az dile getiren, her şart altında ülkesine her türlü destek ve katkıdan kaçınmayan asil ve soylu bir davranış içinde yaşayan boy olarak tek Çepni boyu karşımıza çıkıyor. Tirebolu yöresine dışarıdan bakıldığında bu özellikleri günümüzde de sürmektedir.
Çepniler yüzyıllarca ençok ot göçü ile anılmışlardır. Günümüzde de yaylacılık olarak azalmış olsa bile kısmen devam etmektedir. Yaşlılarımız hâlâ söylentilerinde “yayla kuvveti ile ayakta durabildik” diye söylerler.
İşte yukarıda belirtilen bilgilere göre, yöremizde daha çok büyük çocukların sözlerine önem verilmekte arazi anlaşmazlıklarının sebeplerini incelediğimizde de, büyüklerin kendi düşüncelerine göre akıl almadan, adaletsiz ve geciktirilmiş taksimatları sebebiyledir.
Yöre olarak, bir ailede huzursuzluk ve sıkıntı çıkınca düzeltmek için uslu itibarlı kişiler aranır bulunamazsa “acaba bunlara usluluk yapacak kimse yok mu?” denilir. Ayrıca “büyük sözü dinle yavrum, Uslu sözü dinle oğlum” gibi vecizeler çok bulunur. İşte yukarıda belirtildiği gibi, taht`taki Gün-Han`ında Irkıl hocanın sözünü dinleme geleneği günümüzde böylece soydan gelmektedir.
Çepnilerin tarih boyunca toprağa, dolayısıyla vatanına milli kültürüne, geleneklerine çok bağlı özelliklerinin olması hiç bozulmadan günümüzde de devam etmekte olup, tarlalarda mısır bitkisi çok üretilip ekmeğini yemeleri kısmen devam etmektedir. Bu nedenle topraktan başka üretken özelliklerinin olmayışı, “ne varsa toprakta var” düşüncelerinin yoğunluğu soydan gelmektedir.
Ağaç işlemeciliği günümüzde azalmış olsa bile, mısır kurutmak için ahşap yapı türü olan Mazu ve Çöten kullandıkları yakın tarihimize kadar bilinmektedir. Yüzyıl öncesini araştırırsak da, evinde mısırı olan karnı tok zengin sayılır, diğerleri de fakirlik ve yoksullukla anılırlar.
Yaylalarımızda hayvan sürülerimize baktığımızda, herkesin hayvanının belli olması için kuyruk sırtına boya sürüldüğü görülmekte, hatta Çepni simgesi de, koyunyünü kırlığı (makası) nın tam kendisidir. İşte bunlar Çepni soyundan beri gelen gelenekler olarak karşımıza çıkıyor.
Yaşantılarında diğer yörelere göre sütten çökelek peyniri ve keş yapmaları daha çok dağ köylerimizde yaygındır.
Tahrir defterlerinde yer alan bazı kayıtlara göre, Anadolu`ya ayak basan ilk Türk boyu veya ilk boylardan birisi Çepnilerdir. 1071`de Anadolu`nun kapılarının açılmasında, 1277 yılından itibaren de Sinop`tan Trabzon`a kadar olan Karadeniz Bölgesi`nin fethedilmesinde çok aktif görevler üstlendiler. 1277 yılında Sinop`a saldıran Rum Pontus İmparatorluğu`nun ordusunu bozguna uğrattılar. 1461 de Hz. Fatih Sultan Mehmet`in, Trabzon`u Çepnilerle fethetmesiyle de yerleşik hayata geçtiler. Böylelikle yapıları bakımından savaşkan, yaşantılarında da çoğu zaman savaşta kalmaları sebebiyle de çok kayıp vermiş olmalarından dolayı, kalıcı bir kültür bırakamamışlardır. Bundan dolayıdır ki Anadolu`muz da Çepni kültürü diye söylenti varsa da pek azdır.
Çepnilerin beylik kurduğu sahada Üreğir, Alanyuntlu, Döger ve Eymür gibi, diğer oğuz boylarının ve Halaç Türklerine mensup grupların da iskân edildiğini, bu grupların da gazi Çepni Beyleri önderliğinde onlarla bütünleşerek Trabzon Kıratlığı ile cihad ettiklerini belirtilmektedir. Bu bilgilerle Tirebolu ya baktığımızda Eymür Halaçlı köyleri bulunduğundan bu isimlerin buralardan kaynaklandığı da anlaşılıyor. Ayrıca kayıtlarda Boynuyoğun şeyh diye bilgi bulunmaktadır. İşte günümüzdeki Boynuyoğun ve orada bulunan Hasan şeyh mahalleleri de bu adlardan kaynaklandığı görülüyor. Köylerin eski adları ve sülalelerinin geldiği yerler araştırıldığında, Çepni boyundan bir parça olarak gelmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Çepnilerin tarihi yaşantılarında, iş yapacakları zaman birbirlerine toplu yardım ettikleri belirtildiği gibi, bu özellikleri de çok yakın tarihimize kadar toplu olarak kazma ile birbirlerine köy yolları yaptıkları, imece usulü tarlalarda çalıştıkları bilinmektedir.
Bunların yanında kadınların elsanatlarında çul, kilim, ip, camadan, dastar, şal, peştemal, dırmaç, çarık, inek püskülü gibi malzemeleri dokuyarak veya örerek yaptıkları ve çeyiz olarak kullandıkları, bunlarında yaşlılarımızın günümüze kadar hâlâ kullandıkları görülmektedir.
Ev yapma şekilleri ise, düz yerlere değil, sırt bölgelerde bir arada olmayıp dağınık şekilde, hatta yaylaya yakın olsun diye sahilden uzak kesimlere yaptıkları görülmektedir. Yapılarında konum olarak ta kaş altlarına serender türü olarak yaptıkları, yani yapıda nem olmaması için yapıda atkı olarak meşe ağacı bu ağacın aralarına yangın olmasın diye çamurlu taşla ve çatı kısmını ise ağaçtan hartama usulü yapmaları, daha çok yaylalarımıza yakın köylerde çok kullanıldığı görülmektedir. Bunların kullanımı hâlâ kısmen devam etmektedir.
Bu belirttiğimiz gelenek ve yaşantılardan başka daha bilemediğimiz Çepni kültürü olan yaşayışların olduğu muhakkaktır. Tirebolu`da bulunan bu en büyük soy olan Çepni boyu, tarihimize büyük not bırakmış bir boydur. Yetkililerimizce, başta Yılmaz Öztuna, Ayhan Yüksel ve Mehmet Fatsa hocalar olmak üzere Türk Dil Tarih Kurumu ve tarih araştırmacıları ile harekete geçip, aynen Türk Tarihi veya Osmanlı Tarihi gibi, Çepni Tarihinin de genişçe yazılması ve nesillerden nesile aktarılması gerekir. (Bekir KEŞMER)